İçeriğe geç

Yılanların Öcü ne anlatıyor ?

Yılanların Öcü Ne Anlatıyor? Toplumsal Yapıların ve Cinsiyet Rollerinin Derin Analizi

Bir Sosyoloğun Gözünden: Toplumun Görünmeyen Dinamikleri

Bir sosyolog olarak köy meydanlarında yankılanan sesleri, hane içindeki suskunlukları ve insanların birbirine bakışlarını okumaya çalışırım. Çünkü toplum, yalnızca sözle değil, sessizlikle de şekillenir. “Yılanların Öcü” tam da bu sessizliklerin romanıdır. Fakir Baykurt’un kaleminden çıkan bu eser, yalnızca bir köy hikâyesi değil, aynı zamanda Türkiye’nin sınıfsal, cinsiyet temelli ve kültürel yapısına ışık tutan güçlü bir toplumsal aynadır.

Bu yazıda “Yılanların Öcü”nü bir edebiyat eseri olarak değil, bir sosyolojik metin olarak ele alacağız. Çünkü bu hikâye, bireyin kaderiyle toplumun yapısı arasındaki sıkı bağı gözler önüne serer.

Toplumsal Normların Çatışması: Köydeki Sessiz Düzen

Köy toplumu, görünüşte küçük bir dünya olsa da, aslında büyük bir toplumsal laboratuvardır. Orada herkesin bir yeri, bir görevi ve bir sınırı vardır. “Yılanların Öcü”nde bu sınırlar, toprak kadar serttir. Romanın merkezinde yer alan Irazca Kadın ve oğlu Haceli, köyün hiyerarşisine, feodal ilişkilerine ve cinsiyet kalıplarına karşı durmaya çalışır.

Ancak bu direniş, yalnızca bireysel bir öfke değil; toplumsal normlara karşı bir başkaldırıdır. Fakir Baykurt, köyün normatif düzenini kırılgan ama dirençli bir yapı olarak tasvir eder. Erkeklerin “otorite”, kadınların ise “itaat” rolüne sıkıştırıldığı bu yapıda, her isyan bir toplumsal sarsıntı yaratır.

Cinsiyet Rolleri: Erkeklerin Yapısal, Kadınların İlişkisel Dünyası

Sosyolojik açıdan bakıldığında “Yılanların Öcü”nün merkezinde, erkeklerin yapısal işlevlere, kadınların ise ilişkisel bağlara odaklandığı bir toplumsal örgü vardır.

Erkek karakterler; toprak paylaşımı, mülkiyet, onur ve güç ilişkileri üzerinden tanımlanır. Onlar için hayat, bir statü mücadelesidir.

Kadın karakterler ise, duygusal dayanışma, aile içi bağlar ve topluluk içi ilişkiler üzerinden varlık bulur. Onların mücadelesi sessizdir ama kalıcıdır.

Irazca Kadın bu dengenin tam ortasında durur. O, ne tamamen “anne”dir ne de “isyancı.” Onun varlığı, köydeki kadınlık algısını kökten sarsar. Çünkü o, hem direnir hem sever; hem korur hem hesap sorar.

Bu yönüyle Irazca, sosyolojik anlamda “ilişkisel gücün” sembolüdür. Erkeklerin inşa ettiği yapısal düzeni, kadınların duygusal bağlarla şekillendirdiği bir karşı kültürle dengelemeye çalışır.

Yoksulluk, Güç ve Direniş: Toplumsal Yapının Katmanları

“Yılanların Öcü”, yalnızca bir aile dramı değil, yoksulluğun, adaletsizliğin ve hiyerarşinin birbirine nasıl dolandığını gösteren bir toplumsal metindir.

Toprak, burada sadece üretim aracı değil, aynı zamanda iktidarın sembolüdür. Kimin ne kadar toprağı varsa, o kadar sözü geçer.

Ancak Fakir Baykurt’un çizdiği dünya, durağan değildir. Yoksulların içinde bir öfke birikir; bu öfke, bir noktada patlar ve “yılanların öcü” olur. Bu “öç”, kişisel bir intikam değil, yoksul sınıfın sistemle hesaplaşmasıdır.

Sosyolojik olarak, bu durum Pierre Bourdieu’nun “sembolik şiddet” kavramıyla açıklanabilir. Yoksullar, kendilerini ezen düzeni doğal kabul eder; fakat Irazca gibi karakterler bu sessizliği bozar. İşte o an, sembolik şiddet yerini direnişe bırakır.

Kültürel Pratikler ve Kolektif Kimlik

Romanın kültürel dokusu, Anadolu köy yaşamının ritüelleri, dayanışma biçimleri ve töreleriyle örülüdür. Bu pratikler, topluluğun kolektif kimliğini ayakta tutar.

Ancak Fakir Baykurt’un ustalığı, bu pratikleri romantikleştirmeden ele alabilmesindedir.

Köydeki dayanışma, çoğu zaman itaat mekanizması olarak işler; “birlikte yaşamak” aynı zamanda “birlikte susmak” demektir.

Bu suskunluk, özellikle kadınların yaşamında derin izler bırakır. “Yılanların Öcü”, bu sessizliği bozan ilk kadın seslerinden biridir.

Sonuç: Yılanların Öcü, Toplumun Kendi Yüzüne Tuttuğu Aynadır

“Yılanların Öcü ne anlatıyor?” sorusunun yanıtı, yalnızca bir köyün hikayesinde değil, bir toplumun aynasında saklıdır. Bu eser, bireyin kaderiyle toplumun yapısal gücü arasındaki çatışmayı, erkeklerin iktidar merkezli dünyası ile kadınların ilişkisel dayanışmasını derin bir şekilde işler.

Son sayfası kapandığında geriye şu soru kalır: Biz bugün, hangi toplumsal normları sessizce sürdürüyor, hangilerine Irazca gibi karşı çıkıyoruz?

Çünkü “Yılanların Öcü”, yalnızca geçmişin değil, bugünün de sosyolojik hikayesidir — her toplumun, kendi yılanlarıyla yüzleşme cesaretini anlatır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
prop money